Kaleiçi ise şehrin göbeğinde tarihi evleri ile fotoğraf makinalarınızı elinizden düşüremeyeceğiniz çok sevimli bir mahalle. Yani doğa değil, bir şehir kaçamağı. Ayrıca yazı, kışı da yok, yılın 365 günü gece hayatının, sosyal buluşmaların önemli merkezlerinden biri. Haliyle en az turist kadar da yerel Antalyalı var.

Sanırım Antalya’nın diğer görülecek yerleri en benzer yanı içinden denize girilebiliyor olması ama bu sizde yüzmeye Kaleiçi’ne gidilir intibası yaratmasın. Efsane Antalya plajları varken, buradaki minik plaj ile yetinmek istemezsiniz. Demek istediğim Kaleiçi’ndeyken canınız bi yüzüp gelmek isterse böyle bir imkan var.

Ayrıca Kaleiçi mimari dokusu ile Antalya’da öne çıkan tek yerleşim. O kadar hoş ki, Sığacık ile birlikte Türkiye’nin en tatlı ve en iyi korunmuş iki tarihi yaşayan yerleşimi olabilirler. Helenistik, Roma, Bizans Selçuklu ve Osmanlı devirlerinden bugüne şehrin kalbi olmuş, katman katman bir tarih var. Eski Antalya evleri, tatlı restoranlar, hediyelik eşya dükkanları, haftaiçi bile dolan barlar var.

adrian yani Hadrianus Kapısı, Antalya’daki tüm tarihi yapılar arasında en iyi korunmuş yapılardan. M.S. 130 yılında Roma imparatoru Hadrianus adına yaptırılan kapı, uzun süre kullanım dışı kaldığından dolayı günümüze bu kadar bozulmadan kalmış. Çünkü sonradan yapılan surlar, kapının bir tarafını kapamış. Çok sonra surlar yıkılınca, kapı da gün yüzüne çıkmış. İki katlı, beyaz mermer sütunlu, oymalı ve kabartmalı zarif kapının altından mutlaka bir kere geçmelisiniz. 

Hadrian Kapısı’ndan girdiğiniz anda, Kaleiçi’ndesiniz. Bu mahalle, restore edilerek rengarenk boyanmış avlulu evleri ve dar sokaklarıyla meşhur Antalya merkezin tarihi bölgesi. Buradaki evlerden bazıları özellikle de konak olanlar, otel ve pansiyon olarak işletiliyor, bir kısmı ise hediyelik eşyalar ve el yapımı ürünler satan butik dükkanlar. Antalya merkeze ayırdığınız vaktin bir kısmını kesinlikle Kaleiçi’nin bu dingin ve huzurlu sokaklarına ayırın.